ÇOCUK YASASI









  ' Çocuk Yasası'  kitabını yakın bir tarihte okudum. Kitap alışverişi yaparken birden karşıma çıkan bu romanın beni bu denli etkileyeceğini bilmiyordum. Zaten hayatımızın en değerli anıları veyahut olayları, spontane gelişen olaylar değil midir? Sırf merakımı gidermek için almış olduğum bu kitap hayat hakkında olan fikirlerimi değiştirdi diyebilirim. Bu kitabın yazarı olan Ian McEwan, bildiğim bir yazar değildi açıkçası ama beni hayal kırıklığına uğratmadı.

    Kitabın ana karakterlerinden birisi olan Fiona Maye, Londra'da Yüksek Divan Aile Hukuku Daire'sinin en başarılı ve tanınmış bir hakimidir. Başarılı ve iyi bir hayatı olmasına rağmen Fiona'nın da her insanın sahip olduğu gibi sıkıntıları vardır. Kocası Jack onu genç bir kadınla aldatmıştır ve evi terk etmiştir. İngiltere'nin kasvetli havası artık Fiona'nın evini de sarmıştır. Her ne kadar işinde ve hayatında başarılı olsa da aile denen kurumda istediğini elde edememiştir. İşte Fiona'nın bu sıkıntılı dönemine denk gelmiştir, Adam Henry'in davası.

      Adam Henry on yedi yaşında lösemiyle yaşamaya çalışan hasta bir çocuktu ama Adam bu kelimelerden daha fazlaydı.  Dediğim gibi Adam sadece hasta bir genç değildir. O Yehova Şahitler'inin mensuplarından biri olan genç bir hastaydı. Adam ailesinin benimsemiş  olduğu bu dine çok sadıktı Ailesi de doğuştan bu dine mensup değildi aslında durumlarının çok kötü olduğu bir zamanda kapıları çalındı, kapıya çalan: Yehova Şahitleriydi.  Yehova Şahitler'i kapı kapı dolaşarak kendi dinlerini insanlara anlatırlardı ve kendilerine katılan insanları kendi topluluklarının içine alırlardı. Henry ailesinin bu sıkıntılı günlerinde beliren bu din, bir kurtarıcı olmuştu. Yehova Şahitler'i Henry ailesine sahip çıktı ve onları sıkıntılı günlerden kurtardı. Henry ailesi bu şiddetli dalgaların dünyasında sığınacak bir liman bulmuştu ve bu limanı yakmayı asla düşünmediler. 

      Yehova Şahitlerinin her din gibi kuralları vardı. En yaygın kurallarından birisidir kan nakli ile ilgiliydi. Bu dinde kan nakli yasaktır. Adam ise bir lösemi hastası olarak kan nakline ihtiyacı vardır(Tabi yaşamak istiyorsa). Lakin Adam da dinine bağlı heyecanlı bir gençtir. Kan naklini kati bir şekilde reddetmektedir. Ailesi ise oğullarına karşı gelmez hatta desteklerler. Yolun sonunda ölümün gölgesi gözükse dahi sığındıkları bu limanı yakmayı asla göze alamazlar. Ayrıca Tanrı'nın oğullarını yanına istediğini ve buna karşı gelmek istemediklerini savunurlar, Yüksek Divan Aile Hukuku Daire'sinin en ünlü hakimine. Bunun üzerine Fiona hastahaneye Adam'ı ziyarete gider. Fiona , o soğuk hastahane odasında görmeyi ummadığı bir manzarayla karşılaşır. Uzun ince bir oğlan, göz altındaki morluklarlar ve soluk benizli yüzüyle yatmaktadır. Adam'ın masasında masumca durmaktadır: okunmayı bekleyen kitaplar, bir keman yayı , keman ve karalanmış bir defter parçası... O soğuk odada Adam hiçbir şey demediği halde bir şeyler vardır. Nasıl desem? Ben o manzara da ölmeyi bekleyen bir çocuk değil her an hastalığın zincirlerini söküp özgür kalmaya çalışan bir çocuk gördüm. Dünyaya konmuştu bir kere, yeryüzünün bütün ihtişamıyla dans edişini izleyecekti sadece sonra da uçup gidecekti bu handan. Masasında duran kitaplar yaşama isteğiydi belki de ya da şöyle demekti :ben bu kitapları bitirmediğim sürece ölüm dokunamaz bana. Adam'ın elinde yuvalanmış keman yayı daha yeni alışmıştı bu hasta çocuğun eline. Adam yeni öğrenmeye başlamıştı oysa keman çalmayı. Ya şurada duran karalanmış şiirler de neydi? Bunların hepsi göstermiyor muydu bu çocuğun yaşama isteğini? Fiona bunların görmüştü belki ya da ilerleyen zamanlarda görecekti. Onunla konuştu,açıklamaya çalıştı durumunu. Kan nakli yoksa sende yoksun demeye çalıştı kısaca. Adam ise yaşıtlarından daha olgundu veyahut hastaların o ağır başlılığı sinmişti o cılız bedenine. Kabul etmiyor ve bunu sayın leydisine( Fiona'ya 'Sayın Leydim diye hitap ediyor) mantıklı sözlerle davasının ne kadar kutsal olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Fiona çocuk yasaları gereği Adam'ın hayatına karar verme hakkı vardı. Aylar sonra reşit olsa dahi o hala çocuktu.

     Fiona sık sık Adam'ı ziyaret etmeye başladı zaten kocasının terk ettiği evde huzurlu biran bile geçiremiyordu. Adam ile konuşmak onun hayat felsefesini dinlemek Fiona'yı dertlerinden uzaklaştırıyor ve bu sırada Adam'ı ikna etmeye çalışıyordu. Bir gün Fiona , Adam'ı ziyaret edişinde kulağına çok beğendiği bir parçanın yarım yamalak melodileri geldi. Yeni yeni keman öğrenen biri için zor bir parçaydı lakin Adam bu parçayı biraz eksik olsa da çalmayı başardı. Fiona ciddiyetine kapının dışına bırakarak Adam'a bu parçayı ve sözlerini çok sevdiğini hatta Adam'ın çalmasını kendisinin söylemesini teklif etti. Adam yavaş yavaş Sayın Leydisine alışıyor ve ona bağlanıyordu. Bu teklifi kabul etti ve soğuk hastahane duvarları biraz da olsa ısındı.

In a field by the river my love and I did stand, And on my leaning shoulder she laid her snow-white hand. She bid me take life easy, as the grass grows on the weirs; But I was young and foolish, and now am full of tears.

(Irmak kıyısında durduk sevgilimle,/Eğilmiş omzuma koydu kar beyazı elini./Hayatı sakin yaşa dedi,dalyanda biten otlar gibi;/Ama ben gençtim, aptaldım, ağlarım şimdi)








   Mahkeme günü gelir ve Fiona, Adam'ın kan nakli olmasına karar verdi. Adam'ın ailesi üzgün gibi gözükse de bence gözlerine bir rahatlama veyahut bir mutluluk hissi belirmişti. Her ne kadar kendilerine itiraf etmek istemeseler de biricik evlatlarının yaşadığını görmek onlar için paha biçilmezdi. Adam ise zorla ameliyata alındı ve dininin kurallarını çiğnedi ve vücudunu başkasının kanına almak zorunda kaldı. Aradan belli bir süre geçti ve Fiona'ya Adam'dan mektup geldi. Mektupta okula gittiği bazen çok mutlu olduğunu bazen ise başka bir kana ev sahipliği yaptığı için de kendinden iğrendiğini anlatmıştı ve Fiona'ya sık sık mektup yazmaya başladı. Bana öyle geliyor ki bu sessiz bir teşekkür ilanıdır. Adam, kendisini hayatta tutan ve onu dinine karşı çıkarttıran bu kadına bağlanmaya başlar. Fiona'ya birçok mektup gönderdi lakin mektuplarına cevap alamadı. Fiona sadece Adam'ı uzaktan kontrol ettirdi durumunu ona hiçbir zaman mektup yazmadı. Bu davranışını Fiona bile kendisine açıklayamıyordu. Mesleki disiplin perdesinin arkasına saklanıyor ve onu derinden etkileyen Adam'ı görmezden gelmeye çalışıyordu. Bu olaylar sırasında kocası Jack dönmüştü ve eskisi ibi olmasa da aralarını düzelmeye çalışıyordu. Belki de bu duygusal olarak hırpalanan Fiona, kendinde Adam'ın mektuplarına yazacak takat bulamadı. Bu sıralarda Fiona'nın gezici hakim görevi başlıyordu. Başka bir hakimle İngiliz kasabalarındaki davalara bakacaklardı. Kasabaya gedikten sonra bir akşam arkadaşlarıyla bir yerde otururken yanına garson geldi ve Fiona'yı görmek isteyen birinin olduğunu söyledi. Fiona içeri geçtiğinde Adam'ı ıpıslak bir şekilde karşısında görünce hayret etti. Onu son gördüğünden beri biraz kilo almıştı ve yüzüne renk gelmişti ve karşısında ıpıslak bir şekilde duruyordu. Adam mektuplarına karşılık gelmediği her hafta sıkılıyor ve içinde Fiona ile konuşma isteğini bir türlü dindiremiyordu ve çözümü Fiona'yı takip ederek bulmuştu. Daha bir kaç ay öncesine kadar ölümün yolunu gözleyen bu çocuk içinde bitip tükenmeyen enerjiyle Fiona'yı görmek istiyordu. Fioana ona meraklı gözlerle bakıyordu elbet. Adam hastahaneden çıktığından beri bir kaç kez babasıyla tartışmıştı. Adam artık ailesinin inanmış olduğu bu dini saçma buluyordu ve kan almamak isteğinin kendisini önemli biri yapacağını düşündüğünü, onu bir şehit edasıyla anılacaktı  ve davası uğruna canını feda edeceğini düşünerek mutlu bile olduğunu Fiona'ya itiraf etti. Adam on sekizinde olsa bile hala çocukluğun kalıntıları vardı benliğinde. O kahraman olma hayali kokuyordu düşüncelerinde. Adam her cümlesinde her bakışında bir minnettarlık bir hayranlık vardı. Fiona ise endişeliydi Adam'a ailesinin onu merak edeceğini anlatmaya çalıştı lakin Adam zaten evden kaçmıştı sırtındaki çantayla duruyordu işte karşısında. Adan Fiona'ya onların evlerinde geçici süreliğine kiracı olmak istediğini söyledi heyecanla. Fiona ise yetişkinliğinin sorumluluğuyla Adam'ı reddetti. Ona gitmesini söyledi o sırada Adam'ı kapıya doğru götürürken bir şekilde dudakları birbiriyle buluştu, Fiona geri çekilebilirdi ama yapmadı. En iffetli öpücüğü bıraktı Adam'ın ince dudaklarına ve oradan ayrıldı. Fioana ne yaptığını neden böyle bir şey yaptığını, bu çocuğun neden bu kadar etkilediğini çözemiyordu bir türlü. Bu çocuk da garip şeyler vardı derin şeyler, anlamlı şeyler. Fiona ,hayatının en sarsıntılı geçtiği bir döneme denk gelen Adam'ı asla unutamayacaktı.

Fiona'ya artık hiçbir mektup gelmiyordu. Bir gün bir haber duydu Fiona. 'Bir iki hafta önce Adam yeniden lösemi olmuş. Kan almayı reddetmiş. On sekiz olduğu için kimse bir şey yapamamış. Ciğerlerine kan dolmuş ve ölmüş' Bu haberi duyan Fioana yeni yeni araları düzlen kocasına sarılarak ağladı. Neden yapmıştı ki bunu? Adam görmemiş miydi dininin saçmalıklarını? Adam şiirler yazıyordu , keman çalıyordu, dersleri de çok gidiyordu. Neden? Fiona onu istemedi diye mi bu intihar? Olan oldu ama Adam on sekizinde öldü kendi kararıyla. Belkide kahraman ve şehit olma düşünceleriyle yumdu gözünü sonsuzluğa.

' Çocuk Yasası' bana önceden belirlenmiş kuralların insan hayatını nasıl zedelediğini gösterdi. Düşünmeden inanmanın ağır sonuçlarını gördüm ben Adam'da. Dinler, inançlar, amaçlar ve yüce davalar hep vardı yaşadığımız dünyada. Birçok can da almıştı bu kavramlar tarih boyunca ama Adam'ın trajedik sonu bu gerçeği daha iyi kavramama vesile oldu. Doğru düşünmenin ve anlamanın hayatın kendisi kadar önemli.

Çocuk Yasası'nı okumadıysanız mutlaka okuyun ya da okuduysanız bir kez daha okuyun belkide Adam'ın hikayesinde kendinizi ya da çevrenizi göreceksiniz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mercedes Mon Amour (Sarı Mercedes) 1993 Film İncelemesi

Wall Street (1987) Film İncelemesi

Scent Of A Woman (1992) İnceleme